Haftanın en çok satan kitapları

Okur severler için bu hafta en çok okunan bazı kitapları sizler için derledik. Keyifli okumalar!

Matt Haig – Gece yarısı kütüphanesi

42 Dile Çevrilen Uluslararası Çoksatan

2020 Goodreads Yılın En İyi Romanı

“Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,” dedi. “Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider.  Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün…

Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?”

Nora Seed berbat halde. Kedisi öldü. İşinden kovuldu. Abisi onunla konuşmuyor. Kimsenin ona ihtiyacı yok. Art arda alınmış kötü kararların sonucunda bir kütüphanede buluyor kendini. Zamanın hiç akmadığı bir gece yarısı kütüphanesinde, sonsuz sayıda kitabın ortasında… Kitapların her birinde Nora’nın farklı bir hayatı yazılı. Başka kararlar verseydi yaşamış olabileceği hayatlar.

Farklı kariyerler, farklı eşler, farklı arkadaşlar, farklı şehirler arasında gidip gelen Nora’nın aklı sorularla doluyor. Mutluluk sadece önemli sandığımız seçimlerde mi gizli? Yanlış giden her detayın sorumlusu gerçekten biz miyiz? Hayatı yaşanılır kılan ne? Yanlış bir karar insanın tüm hayatına mal olabilir mi?

İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Matt Haig; Nora’nın pişmanlıklara, ihtimallere ve yeniden seçme imkânına dair çıktığı bu yolculukta, ona eşlik edecek okurlara sürükleyici ve insanın en temel sorunlarını konu alan bir kurgu sunuyor.

“Değişmesini istediğimiz bir dünyada hep birlikte sıkışıp  kalmışken, tam zamanında yazılmış bir modern çağ masalı, günümüzün Şahane Hayat’ı.”

Jodi Picoult

“Kitapların yaşamı değiştirme gücünü kutlayan, içtenlikle ve mizahla yazılmış, baştan çıkarıcı bir roman.”

Sunday Times

“Matt Haig sözcükleri konserve açacağı gibi kullanıyor. Konserve de biziz.”

Jeanette Winterson

Sabahattin Ali – Kuyucaklı yusuf

İlk Basımı 1937 yılında “Yeni Kitapçı” tarafından basılan roman, Sabahattin Ali’nin roman türünde ilk eseridir. Öykü yazarı olan Ali’nin bu eseri MEB Ortaöğretim 100 Temel Eser Listesinde yer almaktadır. YKY tarafından ilk olarak 1999 yılında basılan roman günümüzde YKY (Yapı Kredi Yayınları) tarafından basılmaya devam edilmektedir. Kitabın editörlüğü Ayfer Tunç, yeni kapak tasarımı ise “Nahide Dikel” tarafından yapılmıştır. 1985 yılında Sinema filmine uyarlanan romanın filminde Talat Bulut, Derya Arbaş ve Ahmet Mekin’in rol almış, filmin yönetmenliğini ise “Feyzi Tuna” üstlenmiştir. Kuyucaklı Yusuf konusu itibariyle ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf’un olayı soruşturmak için Kuyucak’a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınması ve çocuğun daha sonraki hayatı anlatılmaktadır. Edebiyat eleştirmenlerine göre Yusuf karakteri, köyden şehre göç edip şehir hayatına uyum sağlayamayan insan tipinin habercisi olarak değerlendirilmektedir.

Jose Saramago – Körlük

Distopik eserlere ilgi duyanların elinden düşürmediği Körlük, yayınlandığı günden bu yana adından söz ettirmeye devam ediyor. Portekiz’li yazar José Saramago’ya 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran eser, konusuyla olduğu kadar zekice kurgulanmış karakterleriyle de dikkat çekiyor. Dönemin liberal demokrasi anlayışına bir eleştiri mahiyetinde kaleme alınan roman, insanların gittikçe bencilleşip olaylar karşısında duyarsızlaşmasını bir körlük metaforu etrafında işliyor.

Baştan sona heyecan verici olayların birbirini takip ettiği eser, sizi de derinden sarsacak. Güç ve iktidar oyunlarının insanlarda yarattığı vahşeti gözler önüne seren bu roman karşısında, bugünün toplumlarını düşünmeye başlayacaksınız. Kim bilir; belki de insanlığın sonunu, yine gittikçe duyarsızlaşan insanlığın ta kendisi getirecektir.

Körlüğün Getirdiği Kaostan Doğan Yeni Bir Düzen…

Olaylar, isimsiz bir ülkenin isimsiz bir şehrinde geçer. Zira, kişilerin kim olduğu önemsizdir. Bir gün otomobili ile ışıklarda duran isimsiz bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken aniden körleşir. Ancak bu sıradan bir körlük değildir. Çünkü gözleri karanlığa değil, aydınlığa yani beyaza bürünür. Ne yapacağını şaşıran adam, doğruca hastaneye gider. Körlük maalesef bulaşıcıdır. Kendisini muayene eden doktor da bundan nasibini alır. Derken, bu hastalık tüm şehri etkisi altına almaya başlar. Hükümet ise körleşen halkı hapishaneden bozma bir yerde karantinaya alır.

İşler buradan sonra değişir. Çünkü hükümet, hastalığı kontrol altına alamamaktadır. Her geçen gün artan kör sayısı, karantinadaki nüfusu artırmaktadır. Bu ise güç dengelerinde değişime neden olacaktır. Karantina bölgesinde çeteler oluşmaya başlar. Herkesten haraç kesen bu çeteler, insanları öldürmekte ve onlara tecavüz etmektedirler. Tüm bunları yakından izleyen ise doktorun karısıdır. Körlük hastalığına yakalanmayan tek kişi bu kadındır. Kocasını yalnız bırakmamak için kör taklidi yaparak hapishaneye girmiştir ve buradaki tüm vahşete tanıklık etmektedir.

Bir gün, hapishanede çıkan yangın sonucu insanlar karantina bölgesinden kurtulmayı başarırlar. Artık ülkede kör olmayan kimse kalmamıştır. Yeni bir düzen yaratmalı ve bu düzene ayak uydurmayı başarmalıdırlar. Peki, ama nasıl?

Bunları biliyor muydunuz?

José Saramago’nun 1995 yılında kaleme aldığı Körlük, gördüğü ilgi karşısında beyaz perdeye de uyarlanmıştır. Filmin gişeye girmesi ise kitabın yayın tarihinden tam 13 yıl sonra, yani 2008 yılında gerçekleşmiştir.

En sevilen kitaplara hemen şimdi sahip olun!

Dünya romanlarının en sevilen örnekleri yalnızca bir tık uzağınızda! En sevilen yazarların en özel kitapları için kategorilerimizi inceleyin, stoklar tükenmeden alışverişe başlayın.

Anton Pavloviç Çehov – Altıncı koğuş

Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü “felsefi” yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “deliliği”nin simgesidir adeta. Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin’in de yapıtı okuduktan sonra dehşete kapıldığı, “Kendimi Altıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir. 

Exit mobile version