2021’e mektup

Abone Ol 

Sevgili 2021,

Bu, bir yeni yıla yazıp yayınlayacağım dördüncü mektup. Sanırım en zoru ve dolayısıyla en anlamlısı. Yazmak istediğim o kadar çok şey var ki, bir yandan da zaten bu kez ortak ve göz önünde yaşadık. Bir yanım sana bile ulaştığından emin. Sen gelişine güzel bir yıl değilsin, bu yıl yaşadıklarımızın bence farkında olarak geliyorsun. Çünkü yaşananlar sana bile yetişti, baksana! Sana seslenen, senden umutlanan çok insan var, biliyorum. 2020’ye seslenirken, diğer yıllarda da olduğu gibi, sorumluluğunun fazla, işinin zor olduğunu düşünüyordum. Oysa şimdi senin için düşüncelerim öyle değil. Hepimizin sorumluluğu eşit, haliyle yeni gelen yılların da. Yani bu yıl kendimden beklediğimin daha fazlasını senden beklememeye karar verdim. Umarım birkaç ışık daha yakarım. Çünkü her yıl biraz daha büyürken, zaman denen kavram bir açıdan hep yerinde sayıyor. Biz dünya etrafında tam tur dönerken ne kadar koştuğumuzu, yorulduğumuzu hesaplamakla meşgulüz. Belki de bundan sebep, yeni bir yıl gelirken hevesliyiz de o yılı uğurlarken ona kızıyoruz. Ama sanırım bu kez başımızı ellerimizin arasına alıp düşünme vakti: Suçlu 2020 miydi, yoksa biz mi mevzuyu buralara getirdik? Onun için senden dilek dilemektense, sana yaşadıklarımızı özetlemeyi ve nelere ihtiyacımız olduğunu söylemeyi istiyorum.

Peki siz 2020’yi dolu dolu yaşadıktan sonra da yıllara kızabiliyor musunuz? Hala kızıyorsanız bunu bir kez daha düşünün ve buradan sonrasını öyle okuyun isterim.

2021’e mektup #1

Geriye dönüp bakınca, insanın geleceği bilmemesi ne tuhaf, değil mi? Bir yandan da ne güzel, iyi ki bilmiyoruz; bilmiyor ve delirmiyoruz. Sızlansak da zamanı gelince yaşıyoruz. İnsan anda yaşadıklarını, ne kadar zor olursa olsun, daha kolay kabulleniyor sanırım. How I Met Your Mother adlı diziyi çoğunuz izlemişsinizdir. Benim en sevdiğim dizilerden biri olduğundan bu yıl üzerindeki benzetmemi oradan kullanmak istiyorum. Barney ve Marshall’ın tokat iddiasını düşünün; bu bahsettiğim geleceği bilmemenin güzelliği konusuna cuk oturan bir örnek. Her an yüzümüze şaklayacak bir tokadı beklemek acı verici olurdu, değil mi? Bunu bu yıl iliklerimize kadar hissettik üstelik. Geleceği merak ediyoruz doğru, ama onunla sürekli bir iddia halinde olmaktansa kendimize dönmek, değişime önce kendimizden başlamak gerekmez mi? Umudu hep diri tutup, yaşamın bir savaş olduğu gerçeğini hiç unutmamanın, dünyanın bize neden böylesi sınırlar çizdiğini düşünüp bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi artık?

Koskoca bir yılı korona adı verilen bir virüsle ve neredeyse hep evlerimizde geçirdik. Kimimiz evlerini keşfetti, kimimiz kendi iç dünyasına döndü. Kimimiz hayatın gerçekleri karşısında dimdik bir duruşla her sabah zırhlanıp işine gitti. Çünkü yaşanan hayat, en çok dünyanın ekonomik gerçekleriyle savaştı belki. Ben hayatımı parçalara bölüp bunların her birini yaşadım. Yıkımlar, yeni kararlar ve artık zamanının geldiğini kabullendiklerim… Onların arasında gördüm ki, 2020 ben nasıl istediysem öyle geçti. Yolumu yine ben çizdim. Cesaret ettim. Peki sizinki nasıldı?

Önce evlere kapandık ve ben evimi keşfettim. Daha önce o röportaj senin bu lansman benim koştururken evde zaman geçirmek bir lükstü çünkü. Sonra 3 Nisan’ı yaşadım. Dünyamın karanlık yüzünü gördüğüm gün. Acı bir kayıptı! Yılın daha ilk çeyreğinde kalbim kaynar sularda haşlandı. Bu yıl dünyaca silkelendik. Ben kendi adıma biraz daha büyüdüm. Büyümek üzerine kafa yorarken böylesine güçlü ve birden olacağını düşünmezdim, oldu. Olur öyle arada. Sanırım biz bunlara hayatımızın dönüm noktaları diyoruz ve bu noktalar kaos ortamlarını çok seviyor. İşte o gün kendimi keşfetmeye yeniden başladım. Unutmuşum meğer. Kaptırmış gidiyormuşum. Bir durdum. Zaman aktı, her şey bir şekilde devam etti, ama ruhum, o durdu! Bir yandan sanal dünyaya uyumla işlerime devam ediyordum, ama ben en çok çocukluğumun sokaklarında Ummuş’u aramakla meşguldüm. Buldum. Uzun uzun yürüdük onunla. Hala yürüyoruz ve ben kim olduğumu aramaya onunla birlikte devam ediyorum. Anılarım capcanlı. Hiç değiştirmem dediğim neleri değiştiriyorum…

Küçükken bir poşet portakalı, kışın sobanın başında yemiştim. Ummuş çok şaşırmıştı. Lezzeti bugün bile damağımda. Muhtemelen bir daha o kadar lezzetlisini yiyemeyeceğim. Abarttığım her şey vücuduma bir alerji olarak döndüğünden ben bir daha portakal yemedim. Belki de o kadar çok yedim ki limitim doldu. Bir daha hiç yemezmişim gibiydi. Yıllar sonra ilk kez dün akşam, -yine bir poşet açtık, evet-, yedim ve yalnız değildim. Ummuş kalbimde, sevdiğim bir başka kalp de yanımdaydı. Bir daha hiç böyle çılgınlıklar yapmam sanırdım, oysa büyürken alınan yolda geçen zamanda her şey mümkünmüş. Şimdi bunu neden mi anlattım? Birincisi aklıma geldi, kalbimden geçti ve istedim. İkincisi, “Yapmam dediğimiz ne varsa yolculuk bu, bir gün yeniden yapar, yine şans verirsin.” demek istedim. Yeter ki kalbini ısıtacak kimseler yanında olsun. Yanında derken, ne demek istediğimi hissedeceksin. Bunu anlatmak biraz zor. Ama yine bir yanım emin ki, 2021 sen beni anladın.

Bu faslı geçmeden, işte tam buraya henüz sadece fragmanını gördüğüm bir diziden alıntıyı çok yakıştırdım:

“Hayat uzun bir yürüyüş; yarı yolda kesilmemek için yeni bir çocukluk bulmak gerek.” (Haluk Bilginer-Azizler)

Çocukken acılarımız çok derin ve biz kırgınlıklarımızı hücrelerimize ekleyerek büyüyoruz. Büyüdüğümüzü hissetmeye başladığımız o yerden, sonrasında da sanırım ileriye adımlar atmaya devam ederken, geçmişin yaralarını sarıyoruz. Bunun bir döngü olduğunu o yere gelmeden anlamak çok zormuş. Bir de bunu anlıyoruz. 2021, kafan karışmasın cancağızım, biz sana her yaştan büyümüş çocuklar olarak “Merhaba!” diyoruz.

2021’e mektup #2

Virüs Mart ayında ülkemizde etkisini net bir şekilde gösterince, ofisten eve birkaç haftalığına gönderilişimizi hatırlıyorum. Aylar geçti, dönemedik. Ne garip, şimdi her şey normale dönse de ben ofise resmi olarak hiç dönmeyeceğim. Konu çocukluk olunca ben yine uzattım biraz, ama bir kırılma noktam daha oldu. Bir değişimin daha zamanı olduğunu kabullenmem gerekiyordu. İş yerimi de değiştirdim. Şimdi artık Epsilon Yayınevi Basın Danışmanı olarak çalışıyorum. Hep hayalini kurduğum gibi pek çok yerde yazıyorum; Ensonhaber, Gazete Sanat, Masa Dergi, Buluntu Kutusu Dergisi… Elbette burayla da bağım hiç kopmaz, gönülden çünkü. Onun için bu mektubu yine buradan okuyorsunuz ya J

Hayatımın bir yıllık özetinden sonra, hala devam eden pandemi sürecine dönelim. Başladığından beri hepimizin hayatında hem benzer hem farklı hissettiren boyutlarda etkisi devam ediyor. Yasaklar her özel günümüze sirayet etmiş durumda. Öyle ki pandemiyle birlikte hayatımıza yerleşen sözcükler de var. Bana en tuhaf geleni “yeni normal”. Bunun eskiyeni de var üstelik. İnsan en çok ne de kolay alıştığına şaşırıyor, değil mi? Ben hala sokağa her çıktığımda maskeli insanlara ilk kez görmüş gibi bakıyorum. Buna da şaşırıyorum. Bir bilimkurgu filminin içinde yaşadığımız hissiyatını hiç atamadım sanırım. Bir şeye ilk kez bakıyor gibi bakma oyununu oynamaya başladığımda çocuktum ve sonra hiç bırakmadım. Ama yine de şaşkınlığımın sebebi bu mu, bilemiyorum.

Sözcüklere şaşırmak bir yana, hepimiz bir dostla kahve sohbetini, kalabalık buluşmaları ve bence en çok sarılmaları özledik. 2021, senden büyük beklentilerim yok evet, ama bize o sarılmaları geri getireceğine söz verir misin? Umarım bu kez değerini daha çok biliriz.

2021’e mektup #3

Şimdi gelelim madalyonun bilmem kaçıncı yüzüne. Dünya genelinde ortak bir kaderi paylaştık evet, ama her şey virüsten de ibaret değildi. Pandemi derken tüm algımız virüse odaklansa da bu yıl da bizi sadece virüs öldürmedi. Hatta çoğu zaman masum kaldı. Bakınız, bu hafta yaşananlar… Hep yaşananlar! Ben bu cümleleri yazmaya devam ederken, bir yerde yaşanmaya devam edenler! Uzak bir tarih ya da eskimiş bir olay örnek veremiyorum, çünkü katlediliyoruz. Bunun eskimesi mi olur! Bunun özrü mü olur artık! Ama oluyor! Dünyanın derdi kadınlar, hayvanlar ve doğa sanki. Bu sızı dinmek bilmiyor! Pınar Gültekin, Aylin Sözer, Selda Taş, Vesile Dönmez… Şimdi ben hangi birimizin ismini sayayım. Artık ismimizin de bir önemi yok ki! Daha gün bitmeden Twitter hashtaglerine bir yeni isim daha eklenirken, bizim isimlerimiz yine bizde değerli kalıyor! Şimdi sorarım size, bu 2020’nin suçu muydu? Eğitilemeyen toplum bir yana, en çok kan pompalamaktan öteye gitmeyen kalpler susamıyor mu bu kana? Bu kadar çok sorumuz varken mantıklı bir tek yanıt alamayışımızın acıklı hikâyesini daha kaç yıl ezber edeceğiz biz? Bu döngünün kırılma, düzenin değişme zamanı çoktan geldi de geçmiyor mu?

“Bu yıl dünya bize sınırlarını çizdi.” Bu cümleye pek çok yazımda yer verdim. Çünkü öyleydi. Hala öyle. Üstelik yine sadece virüsten ibaret değil. Biz kadınlar olarak her alanda tacize uğrayışımızı 2020’de dahi konuştuk. Büyük patlama edebiyatta yaşandı. Hasan Ali Toptaş’lar, Bora Abdo’lar, İbrahim Çolak’lar… Yine kimse utanmadı. Ama hepimizin kalbinden “Yıl olmuş 2020, biz hala kadına tacizi mi konuşuyoruz!” diye geçti! Nasıl geçmesin? Yıl olmuş 2020! Bir yandan dünyanın gelişiminden, sahip olduklarımızın geldiği noktadan bahsederken, pörsümüş yanlarımız bu yıla da yayıldı. Ama bu kez kadınlar daha güçlü. Artık susmuyoruz. Bizi gördün değil mi 2021! Bu yıl nasıl da uykuları kaçırdık. Belki bizim adımıza çok hashtagler açıldı. Çok öldük. Yazıklar olsun hiç durdurmadılar, ölmeye devam ettik… Ama bu kez #uykularınkaçsın diyerek biz de konuştuk. Kadınlar ne güzel de birbirinin yurdu olduğunu gösterdi ve göstermeye devam ediyor, gördün mü? Bu konuda da bizden yana ol, olur mu? Sen bir yılsın ve biliyorum senin cinsiyetin yok. İyi ki yok!

Heybemde umutlu çok sözcük var, evet! Bir yandan da kalbim, kalbimiz bu acılara kırılmaktan yorgun. Hala hayatta olduğu için şanslı, ama yara almış kalplerimizle savaşıyoruz, evet! Ama katledilen canlarımız! Artık ah etmektense bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi? Akıl ve kalp sağlığımı korumaya çalışırken 280 karaktere sığdırmaya çalışılan iyi niyetlerde yitiriyoruz kendi boşluğumuzu. 2021 en çok bunun yılı olsun! Temizlendiğimiz, tüm bu yanlışlardan arındığımız, dünyayı değiştirmek için bir yerden başladığımız o yıl olsun! Dünya barışını sözde dilemekten öteye gidebildiğimiz bir yıl! Bir şeylerin önüne geçmenin, demir gibi sağlam durmanın vaktidir artık.

Geçen yıl mektubumda, “365 günlük bir ömrümüz var birlikte. Sonrası, “Aaa 2020'de şöyle bir şey yaşamıştık, hatırlıyor musun?” anısına dönüşüverecek.” derken ne kadar da masummuşum. 2019 çok zor geçti diyormuşuz. Ben de demişim hatta. Şimdi o zorlukları tam olarak hatırlayamıyorum bile, ama 2020 dendiği anda her şey Ummuş’un deyimiyle “cıncık gibi” net olacak…

2021’e mektup #4

Sevgili 2021,

Ben yine seni tanımadan koşulsuz seviyorum. Çünkü umut dolusun.

Hoş geldin.

Sevgimle…

Damla Karakuş

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu